… alıştığımız ülke, alıştığımız istanbul,
alıştığımız hayat kayıp gidiyordu avuçlarımızın arasından…
sokaklarda cirit atan uluslararası suç
şebekeleri, onlarla fotoğraf çektirmekten utanmayan siyasiler, faili meçhulden
faili meşhura evrimleşen cinayetler, ekonomik bozulmanın ve kolay para kazanma
arzusunun hızlandırdığı ahlaki çürüme, liyakatsizliğin getirdiği kamusal ve
kurumsal çöküş…
yüzünde kan var nevzat!
başkomser nevzat bu kez geçmişin
hayaletleriyle mücadele ediyor. ailesini katledenlerin peşinde maceradan
maceraya koşarken, nevzat ve ekibinin yaşadıkları olaylar bir 21. yüzyıl
türkiyesi portresi çiziyor.
yırtıcı kuşlar zamanı’nda ahmet ümit
türkiye’nin yıllardır mustarip olduğu toplumsal hastalıkların röntgenini
çekiyor.
olan bitenin farkındaydım, arkadaşlarım
etrafımdaydı, insanlar bana yardım etmek için çırpınıyorlardı. ama umurumda
bile değildi. yemek yiyemiyordum, iğne ipliğe dönmüştüm. vazgeçmiştim, her
şeyden, herkesten, hepsinden… kılımı kıpırdatamıyordum. kıpırdatmak istemiyorum
diye değil, kıpırdatamıyordum, çünkü artık içimde yaşama isteği yoktu.