huzur, bir günün bin yıl gibi yaşandığı ihtişamlı bir aşkın
anlatısı mı? artık çoktan göçmüş, ihtişamlı bir medeniyetin ardında bıraktığı
huzursuzluğun anlatısı mı? 1948 tarihli tefrika duyurusundaki ifadeyle, “harbin
başladığı günün hudutlardan, siyasi muhitlerden, muharebe meydanlarından uzak
hikayesi” mi?
bütün bu soruların
birbirlerinin yerine geçerek bütünleştiği, bir olduğu; aynı anda hepsinden
uzak, aynı anda hepsine yakın müphem bir içselliğin, müstesna bir varoluş
sembolizmiyle istanbul’un hafızası ve müziğin yükselip alçalan ritmi içinde;
aşkı ve medeniyeti, sanatla hayatın yan yana aktığı zarif bir dille
soylulaştıran huzur, gerçekte bizim iç hikâyemizdir
huzur, türk romanının
ihtişamıdır.